Şu güzide ligimizde en saygı
duyduğum teknik direktör Şenol Güneş. Her sezon öncesi takımı dağılır. Yeni takıma
yeni bir ‘modern’ sistem bulur, adapte eder ve başarılı olur. Herşeye rağmen işini yapan, mızmızlanmak ve onu
bunu suçlamak yerine kalitesine uygun yaşayanlar en yüksek saygıya (ve maaşa!) layıklar.
2010-2011 Trabzonspor’u Barselona esanslıydı. 34 lig maçının 27’sinde rakipten
daha fazla topla oynamış, hücum yapmış ve seyir zevki en yüksek futbolu bize
sunmuşlardı. O takımın pas bakanları Jaja, Engin Baytar, Egemen Korkmaz, Ceyhun Gülselam
ve başbakan Selcuk Inan kabineden ayrılınca 2011-2012 Trabzonspor’u InterMilan
tarzını benimsedi. Asker disiplininde bir alan savunması, bıkkınlık veren bir
sabır, bireysel sihirler, ve rakip savunmanın konsantrasyon kaybına dayanan Bordo-Mavi
umutlar Şampiyonlar Ligi’nde gruptan çıkmaya 1 direk kadar yaklaşmıştı. Bu sezon
Şenol Güneş yüzünü yeniden Ispanya’ya çevirdi. Bu kez model Real Madrid. Kendi
30 metresinde iyi daralan, top çalma ve sprinter forvetlerinin önündeki boş
alanlara hızlıca oynayarak 3-4 saniyede golü hedefleyen bir düşünce sistemi . Çoğu yorumcuya gore Trabzonspor %40 topla
oynama oranına sahipmiş. Ne gam… Her 1.5 dakikada Fenerbahce’nin 1 topunu çaldılar
ve hücuma dönüştürmeleri 2 saniyeyi geçmedi. Bu bağlamda Xabi Alonso kılığındaki
Sapara ile gayet etkili oluyorlar. Sapara’nın 11 kilometre ile Trabzonspor’un
en çok koşan oyuncusu olmasının yanı sıra en isabetli pas oranına da sahip
olması o görev icin ‘mükemmel’ olduğunu gösteriyor. Mesut Ozil görevindeki
Alanzinho da çok sırıtmıyor aslında. Sorun Olcan-Halil bloğunda. Olcan kafasını
kaldırsa da hala Trabzonspor’da oynar ancak -dün gece de dahil- daha fazla gol
ve asiste sahip olur. Sapara’nın derin pasları daha onlarca kez önüne gelecek
ve buna hazır olması lazım. Olcan’dan Di Maria, Halil’den Higuain olur mu? Şenol
Güneş söz konusuyken olur. Avni Aker’in yanında O’nun bir heykelini görmek
isterim doğrusu.
Dün gece belki ellinci kez daha gördük. Yayıncı kuruluş spikeri 'Fenerbahçe
çoğalamıyor' dedi. Hayır! Fenerbahçe atak yaparken her zaman 4-5 oyuncu ceza
sahası icinde ve civarındaydı. Gayet iyi çoğalıyorlardı. Ancak Sow da dahil hiçbiri
Alex'in düşünce hızına yetişemiyor. Kaptan 3-4 pozisyon sonrasını hesaplarken
diğerleri de bizim gibi O’nu izliyor. Diğerlerinin koşu ve sprintleri böylece anlamını
yitiriyor. Alex 100 metreyi 12 saniyenin
altında koşmuyor, fakat O'nun nöronlarının haberleşme hızına da diğerleri yetişemiyor.
Kuyt bu yüzden önemli sari-lacivertliler için. Hücumun sadece mucadele gücünü
degil IQ ortalamasını yükselterek diğerlerini daha verimli hale getiriyor.
Futbol artık öyle bir noktaya geldi ki; 2-3 yıl toplamda 20-30 maç iyi(!)
oynayanları başımıza altın taç ediyoruz. Böyle bir yoklukta hala skora isyan
edebilen 35 yasında bir Alex de Souza’nin olması aslında hepimiz için bir şans.
Umarım bir diğer heykeli dikilesi adam Aykut Kocaman futbolseveri ve Fenerbahçe’yi
bu şanstan daha fazla mahrum bırakmaz.
Yakup Sabri INANKUR