Babalar bilirler.
O yüzden ne zaman şampiyon olacağınızı sorarsınız; “Bu maçı kazandığımızda şampiyonuz oğlum” dediğinde mutlu olursunuz. Maçı kazanacağınıza inanır, şampiyon olacağınızı bilirsiniz. Televizyon karşısında, anneniz önünüze dayadığı şehriyeli tavuk çorbasını bitirmenizi, siz ise bitiş düdüğünü beklersiniz. Duyduğunuz düdük sesi bir frikiğe aittir. Fileler topu geri kustuğunda ömrünüzde hatırladığınız ilk gözyaşlarını çorbanın içine düşerken görürsünüz. Her damlanın bir Tofaş araba değerinde olduğunu sonra öğrenirsiniz. Aldırmazsınız.
Öyle bir zaman gelir ki; 48 hafta boyunca karşınıza çıkanların yetineceği en fazla 1 puan olur. 49. maç Sarı Fırtına’nız kızarır siz yine de golü bulur döner tüm kahveye “büyüklük 10 kişiyle bile kazanmaktır” diyerek hayatınızdaki ilk giderinizi yaparsınız. Ama hakemin gideri daha büyüktür, Takoz’unuzu çeker altınızdan, dengenizi iyice bozar. Kalan 9 kişiyle önünüze diktikleri yokuştan aşağı kayarken, rekoru 48’de bırakırsınız. 48 maçlık ağlarsınız. Aldırmazsınız.
Radyonun başında kapanacağını beklediğiniz 2 gol farkına niyet eder, 4 sene üstüste şampiyonluk için oturursunuz. Yarım saat geçmeden 10 kişi kalır 1 de gol yersiniz, o sırada rakibinizin 5. golünü duyarsınız, mikrofonlar Ankara’ya bağlandığında. Elinizdeki çay kalbiniz gibi soğumuş, 7 sene önceki çorba gibi tuzlu olmuştur. Aldırmazsınız
Ahizeden kulağınıza, oradan kalbinize akan ses size ihtiyacı olduğunu söyler. Kalbiniz kanınızın karakterinden mütevellit deli gibi çarpmaktadır. Beşiktaş’ın da size ihtiyacı olduğunu söylersiniz. 45 dakikada 3 gol görünce, kendinden emin, gayet mutlu bir şekilde bisiklete atlayıp sokağa fırlarsınız. Çıkmadan hemen önce vazodaki sarı laleyi de almayı unutmazsınız. 1 saat sağanak yağmurun altında bisiklet sürüp O’na ulaşırsınız. Konuşmayan pembe dudaklardan birçok kelime duyarsınız, gözlerinizle. Ağladığınız belli olmaz yağmur altında. Siz apartman kapısının parmaklıkları arasından montunuzun içinden çıkardığınız kupkuru sarı laleyi verip, bir çift kırılmış yeşil göze söyleyecek bir kelime bulamazken, aynı anda bir baba da tellerin ardında sabah oğluna söyleyeceği kelimeleri istemektedir kaptanından. O boktan 5 kasım akşamında eve vardığınızda, siz sevgilinizi, 3 golünü gördüğünüz takım turu kaybetmiştir. Aldırmazsınız.
13 maç üstüste gelen galibiyetler, umut kuşlarını özgür bırakmıştır. Gitti dediğiniz şampiyonluk, beklemediğiniz bir anda yaklaşmıştır. Çalışıp kazandığınız 34 bin 500 liranın, 34 bini dershane parasıdır. Kahve parası 1250, dolmuş parası 125 liradır. Kahveye vardığınızda elinizde kalan 375 liranın ancak son 15 dakikayı satın alabileceğini duyarsınız, endüstriyel sarı bıyıklı kahveci amcadan. 75 dakika kapıda beklersiniz. İçeri girdiğinizde takım 1-0 öndedir, şampiyonluğa dokunursunuz. Çayınız gelir, kaleciye atılan geri pası görür, gönül rahatlığıyla çaya uzanırsınız. İnsanların bir anda neden ayağa kalktığını anlamazsınız. Herkes oturduğunda kalecinizin gözyaşına sizinkiler de katılır. Aldırmazsınız.
İçinde hayattan kaçamak bir nefes aradığınız futbol sisteminizin, Çavuşesku Romanyası’ndan küflü koktuğunu öğrenirsiniz. Hocanız, teri soğumasın diye üzerini öretecek başka futbolcu, Avrupa Şampiyonu yapacak başka takım bulur. Siz bu pislikle baş başa kalırsınız. Takım dağılır, yönetim dağılır. Aldırmazsınız
Şampiyonlar Ligi tarihinde beklediğinizden farklı, hakettiğinizden kötü bir ünvan alırsınız. Tarafı kendinden nursuz gazeteler bant çeker gözlerinize. Sabah evden çıkarken atkınızı inadına yanınıza alır, yavaş, emin adımlarla yürürsünüz. Ölmediğinizi, dimdik burada olduğunuzu gösterirsiniz. Hayatta herşeyin başınıza gelebileceğini anladığınız yaşta ve akıldasınızdır. Çocukça sataşmalara Seba olgunluğunda cevap verirsiniz. Aldırmazsınız
Hiçbirine aldırmazsınız. Başınız öne eğilmez. Kültürünüzde eğilmek yoktur. Karakteriniz de kaybetmeyi kabullenmek yoktur. Ruhunuz asidir.
İnatla devam edersiniz.
Bir gece, yöneticinizi ve karakterinizin çocuğunu, polisler arasında görürsünüz.
Yine de dik durursunuz.
Çünkü kanıtlanana kadar kimse suçlu değildir.
Sonra boynunuz hafiften eğilir.
Çünkü aklanana kadar kimse masum değildir.
Gönlünüz aldırmaya başlar. Şüphe kurtları içinizi, en çok da kalbinizi kemirir; “şaka yollu bile ima edilmişse, gülümsemelerin içinde “bu maç sıkmayın” tebessümleri gizliyse...”
Masaüstündeki fotoğrafı görürsünüz. Yenilmezliğiyle, yakışıklılığıyla, güçlülüğüyle, ruhuyla Baba Hakkı’dır.
Size bakmaktadır. Yaramazlık yaparken yakalanan bir çocuk gibi, kaskatı kesilir ve susarsınız. Utanırsınız.
Birşey söylemesine gerek yoktur.
O bakışlar üzerinizdeyse uslu durursunuz.
Aslında sorgulananların / sorguladığınızın, hayatınız olduğunu anlarsınız
Başınız öne düşer.
Bilirsiniz,
Babalar herşeyi bilir...