Futbol basit oyundur
ama çocuk oyuncağı değil. Başkanlar futboldan anlamaz. Kramponundan çamur
temizlemiş bir başkan var mıdır acaba? Kulübün zimmetlediği tek formayı her
antremandan sonra yıkayıp ertesi gün ıslak formayla antremana çıkmışlar mı hiç?
Toprak sahada ciğerlerine toz, gözlerine kum dolarken özenle sivriltilmiş
krampon çivileri arasında yoksulluğa çalım atmayı denemişler mi?
Başkanlar iş yapmaktan anlarlar. Adı
üstünde iş adamlarıdır onlar. Her işi bilemezler elbette ancak o işi kotaracak
doğru adamı bilirler. Futbolun içinden gelen başkanların nesli tükeneli çok
oluyor ve artık başkanlar kulüpleri oyuncak yerine koymaktan vazgeçmeli. İşte
Fikret Orman! Sadece 3 ay once bir
bileni görevlendirdi ve
ilk kez bir hafta sonu “adamların Hull City-Cardiff maçı bizim tüm derbilere 5
basar” demedim. Hatta hafta sonu Avrupa’da en iyi futbolu oyanayan takımın
Beşiktaş olduğunu söyleyebilirim.
Dün akşam 1 oyuncu,
6 oyuncunun içinden geçti. Taş ile suyun savaşını yine su kazandı. Önüne
devrilen kayaların arasından kıvrıla kıvrıla, süzüle süzüle akıp gitti
Fernandes. Biliç ona sonsuz bir özgürlük vermiş, ödemeyi ter olarak istiyor.
116.7 kilometre koşarak rekor kıran Beşiktaş’ın en çok koşan adamı oldu.
Dün akşam 1 stoper ilk golü attı. Diğer
stopere ikinci golün asistini yaptı. Diğer stoper bu sezon ikinci golünü
attı... Escude bize bazı oyuncuların kazma değil, hocaların onları kullanma
biçiminin kazmaca olabileceğini “dömi volenin gergin filede çıkardığı ses”
isimli çalışmasıyla anlattı.
Dün akşam 1 kenar forvet 11643 metre koştu.
Maçtan sonra röportajında “bugün çok koşmadım aslında” dedi. Takımın en
çok koşanından hepitopu yarım Olcay deparı az attı (1 Olcay deparı 90 metre.)
Dün akşam 1 takım gördük. 75. dakikada sağ korner
bayrağında Motta-Olcay-Necip top kapma mücadelesindeydi. 79. dakikada sol beke
4 Beşiktaşlı pres yapıyordu. 82. dakikada Olcay ceza sahasında ayağının
acısıyla başbaşayken, Fernandes savunmada ondan kalan boşluğu deparıyla
onurlandırıyordu. Bütün bunlar olurken skor 0-3 idi.
Liglerin 2. yarıları makbuldür. Devre arasını
iyi geçiren takımlar, sezon başı fırtınalar estiren takımları çok kez
sollamıştır. Sakatlıklar artar, adaleler kaldıramayabilir coşkun tempoları. O
zaman da kulübedekiler taşır takımı. Bir hikaye yazılacaksa mutlaka içinde
Necip, Muhammet, Ömer, Kerim, Cenk, Pedro, İsmail olmalı. Olacaktır da. Verdiği
sosyalist takım sözünü tuttuğu sürece Beşiktaş’ın tanrı parçacıklığı konusunda
uzman teknik kadrosunun tek rakip ve düşmanı endüstriyel futbol imparatorluğu
olur.
Yakup Sabri İNANKUR