6 Mart 2013 Çarşamba

Tenkit Mister Cuneyt, Teşekkür Señor Cakir


İyi ile kötü el ele gelir. Kaybeden geçmişe döner, kazanan önüne bakar. 


Yakup Sabri İNANKUR

4 Mart 2013 Pazartesi

100 Yılın Hikayesi


Türk futbolunun iki kristal kadehi, tarihi bir şerefe için tarihi bir sahnede (umarım) son kez buluştular. Bilhassa son 10 yılda Beşiktaş-Fenerbahçe maçlarının hikayelerinden kalın bir kitap çıkar: Almeida’nın kafa vurduğu yerde, işte şimdi Sow kafa vurmuştu, Necip’in kendi kalesine attığı yerde bu kez Kuyt vardı, Ferrari rakibine serseri bir dirsek vurup can almıştı, Niang’ın centilmen ayak üstü can verdi, Alex ve Gökhan Zan yoktu aynı ceza sahasında, Sow ve Sivok vardı ve 90 artıda Fenerbahçe’nin 10 numarası Tuncay susturmuştu herkesi, Beşiktaş’ın 10 numarası Olcay coşturmalıydı.

Bu son 10 yılda Fenerbahçe Beşiktaş’a -çoktan aza doğru- kornerden, Alex’in kafasından ve bekleneni veremeyen forvetlerinin aşırtmasından gol atıp durmuştu. Alex gittikten sonra ikinci sorun, Gökhan Zan gittiğinden beri üçüncü sorun çözüldü. İlk sorunun çözülmesi için ise Gökhan Gönül’ün Fenerbahçe’den ve/veya ön direkten ayrılmasını bekliyor Beşiktaşlılar. Dün tüm Fenerbahçe kornerleri yine goldü: Bir tanesi kanunen, bir tanesi vicdanen, bir tanesi de çizgiden... İlk golde (ikisinde de) arka direk çoğu zaman olduğu gibi bomboştu. Son golde ise doluydu. Bu ayrıntının nelere yol açtığını hepimiz tecrübe ettik.  

Korner maharetleri bir kenara Fenerbahçe’nin Beşiktaş solunu darmaduman etmesi sadece Gökhan Gönül’ün ülkenin en iyi, Avrupa’nın en iyi beklerinden biri oluşunun değil, önünde Kuyt gibi bir ciğer ve zekanın da varlığının doğal bir sonucu. Kuyt mekanik ve matematiksel; durmak bilmeyen bir dozer gibi Gökhan’ın önüne kanallar açıyor. Gökhan ise zarif ve pratik; su gibi doluyor boşluklara, dostuna hayat hasmına dert veriyor. Adaşının yarattığı selde boğulan Süzen takımı da boğmaya başlayınca Aybaba sahaya sırtını çevirdi ve yaş ortalaması 24 olan kulübesine baktı. 700.000 TL’lik servetle mutlu mesut Belediye kadrolarında emeklilik beklemek varken, 4 kişilik bir ailenin yoksulluk sınırının altında bir meblağaya Beşiktaş’ı yeğleyen Emre Özkan’ı gördü.  

Maç da burada döndü.

Beşiktaş savunmasına Emre Özkan ile beraber ters kademe, isabetli orta ve adam kovalama eklendi. En zayıf yer, yeterli bir hale yükseltildi, lanetli dakikalara yaklaşırken.

70’den sonra Beşiktaş çok puan kaybetti İnönü’de. Rakibinden skor ve adam fazlası olmasına ragmen hem de. Aykut Kocaman da bunun farkındaydı, 70’de motoru açmak istedi. Caner sola, Topal prese geçti. Fenerbahçe merkezde 1 kişi azaldı, gözünü kenarlara dikti. Kocaman’ın bildiğini, Aybaba da biliyordu, Veli Kavlak son derece iyi bir maç, sıkı bir yorgunluk ve sarı kartla kenara geldi. Oğuzhan ile rest dedi Samet Hoca. Elindeki tek ofansif  gücü kullandı. (Sinan Kurumuş’u henüz ofansif güç olarak düşünmememi bağışlayacağınızı biliyorum.) Beşiktaş merkezi bırakmamaya kararlıydı. Artık daha yetenekliydi o bölgede. İbrahim Toraman dahi göbeğe koşular yapmaya başladı. 

Filip Holosko’nun 12 km, Olcay Şahan ve boğazlı kazağının 11.5 km üzerinde koştuğunu biliyorsunuz. 2 kenar forveti kova kova ter boşaltırken, rakip beklerin de aynı sayıda kovayı doldurmaları gerekir. Aksi halde önce merkez ortasaha kuvvetleri yardıma gelir, onlar yorulduktan sonra stoperler kenara kaymaya başlar. Elinizde nur topu gibi dikine boşluklar bulabilirsiniz. 

Gökhan yorulmuştu, Egemen ve Bekir ilerdeydiler, kartlıydılar ve yavaştılar. Fenerbahçe’nin en zayıf olduğu noktaya koşacak kuvvet ve yürek Olcay’ın, onu besleyecek bilek ve zeka Niang’ın, sevinç ise milyonlarındı.

100 yıllık hikaye böyle bitmeliydi. 2 takıma da teşekkürler ve tebrikler. Artık gıcır gıcır bir statta, yeni kahramanlarla eski hikayeye kaldığımız yerden devam ederiz.

Yakup Sabri İNANKUR

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...